Sadettin Kızıltan (Sadi)
1980 Almanya doğumluyum. Çocukluk zamanlarım Heiligenhaus’da geçti. Küçük bir şehirdir; Mettmann eyaletine bağlı. Büyük bir şehir olarak da Düsseldorf’a yakın. İlk bisikletim Puky 16 inçti. 8 yaşlarındayken ailem almıştı. Aslında ben bir BMX sahibi olmayı daha çok istiyordum. Çünkü 1980’lerin ortasında E.T’yi seyretmiştimve oldukça etkilenmiştim. O Puky’le hoplamaya zıplamaya başlamıştım, kaldırım aşağı, kaldırım yukarı çok eğlenmiştim. Ailem de tehlikeli olduğunu düşündükleri için BMX almıyorlardı. Her sabah okula yürürken yol üzerinde bir bisikletçi dükkanının önünden geçiyordum. Vitrinde 3 tane çok güzel krom kaplı, aluminyum renkli mavi kırmızı ve siyah jantlı BMX’leri görüyordum ve vitrindeki BMX’ler beni o kadar etkilemişti ki gittikçe BMX merakım artıyordu. O dönemde okul harçlıklarıyla BMX almak imkansızdı. Ortaokula başlamıştım ve derslerim de biraz zayıftı. Aklım hep bisikletteydi ve o zamanlarda okulun bisikletlerinin bakımını bile yapmaya başlamıştım. Evin kilerini bile bisiklet atölyesine çevirmiştim.
Bir gün bana biri ikinci el satılık ucuz bisikletlerin olduğu bir yerden bahsetti. Ben de koşarak oraya gittim. Orada ilk BMX’imi almış oldum. Büyük mutluluk içindeydim. Üzerinde tek parça Amerikan ayna kolu ve siyah plastik jantlar vardı. Bir tek üzerine V Gidon yıldızlı elcikler takmıştım. Bisikleti aldıktan 2-3 gün sonra misafirliğe gitmiştik. Tesadüfen TV’de RAD filmi oynuyordu. O gün hayatımı büyüleyen BMX filmi olmuştu ve tutkunluğum bir o kadar daha artmıştı. Ertesi gün fabrikanın bahçesine üçer beşer paletler koyup üzerine kontra plak çakıp atlamaya başlamıştım.
1995 yılında Türkiye kesin dönüş yaptık ama ben hiç mutlu degildim. 3 ay boyunca hiçbir şey yapmak gelmedi içimden. Okul hayatını da bırakmıştım. Mahallede arkadaşlarla tanışmak falan derken bir atölyede işe başladım. Ailem bir meslek edinsin demişlerdi. Haftalık bir para alıyordum ama aslında benim parayla işim yoktu, hep aklımdan BMX geçiyordu. Haftalıklarımı biriktirmeye başlamıştım. Ailemin durumu da iyiydi ama BMX için ailemden para istemek gelmiyordu içimden. Neyse biriktirmiş olduğum parayla araştırmaya geçmiştim, bütün İstanbul'da bisikletçilere sormuştum, yurtdışından kimler BMX getiriyor ve nasıl alırım diye. Sonunda Sirkeci’de Pedal Bisikleti hala işletmekte bulunan Bülent Abi’yi buldum. Bana o gün katalogdan bisikletler göstermişti. İki seçenek vardı ama ben 1996 GT Performer’ı tercih etmiştim. Belki 2 ay Almanya'dan gelmesini bekledim, tabii ki beklemenin sonunda bisiklet geldi. Sıfır GT, ilk profesyonel BMX’ime sahip olmuştum. Çok mutluydum, baktıkça kendimi görüyordum. BMX kutusundan ne yazık ki pegler çıkmadı ama çok büyük sorun etmemiştim. O akşam saatlerce BMX’ime baktım. Evde sanki bir rüya gibiydi. Oturduğumuz semtin okulunun bahçesinde sürmeye başlamıştım. Beşer basamaklardan Bunny Hop’la atlıyordum.
Ama belli bir süre sonra BMX tutkumdan sıkılmaya başlamıştım çünkü kimseler yoktu benim gibi düşünen. Evin bir köşesine bırakmıştım BMX’i, çünkü aklımın ucundan İstanbul’da BMX süren arkadaşlarla tanışacağım gelmiyordu. 1996 ortasında Bakırköy'e takılmaya başlamıştım. Bir gün krom bir BMX’le biri önümden geçiyordu, seslendim, durdu. Sohbet etmeye başladık. Böylece beni İstanbul BMX dünyasına götüren kişi olan arkadaşım Serdar Okay’la tanışmış oldum. Başka Bmx süren arkadaşlar var mı diye sorunca o da bana Metin Bisiklet’i söyledi. Oraya akşamları bir kaç BMX’çi geliyordu. Bir de büyük abiler var demişti Ataköy’de ama onların çok nadiren sürdüklerini söyledi. BMX’imi alıp Bakırköy'e gittim. İlk Murat Yapıcı Genç’le tanıştım sonra da Ergin Arabacıoğlu’yla. Tabii ki Ergin bizden yaş olarak biraz büyüktü. İkisi de çok güzel sürüyordu yer hareketleri yapıyorlardı. Böylece benim BMX aşkım yeniden başlamış oldu. Bana peg konusunda da yardımcı oldular. O saatten sonra sık sık akşamları Bakırköy’de görüşüyorduk. BMX Flatland Türkiye İstanbul günlerim başlamıştı! Ben de onlara yetişmek istiyordum, yetenekli olduğumu da hissediyordum. Flatland hareketleri yavaş yavaş çıkıyordu ortaya, gittikçe adrenalinim artıyordu, yani heyecan katıyor oldum günlerime. O zamanlar benim için İstanbul BMX cenneti olmuştu. Her gün ride.
1997’de Ergin Arabacıoğlu bize Amerika'ya gideceğini, orada BMX sürmek istediğini söylüyordu. Biz de inanmamıştık makara yapıyorduk. O senenin galiba ortalarında bir anda gitti. Ben ve Murat gitmesine inanamamıştık ama biz de tabii ki sürmeye davam etmiştik. O senelerde biri bize Ataköy’de 5. kısımda rampalar yapıldığını söyledi. Oraya gittiğimizde yeni yeni yapılıyordu. Bir halfpipe, iki tane quarter pipe ortasında da funbox vardı. İlk defa bir Skatepark’ı canlı görmüş oldum. Parkın sahibi o zamanlar Bogac Onur’du. Kendisiyle tanışmıştık ve bize anlattıkları çok yakın geldi. BMX sever biri olduğunu da anlamıştık. Bize eski BMX’çileri, Oldschool tayfayı ve Raddogs’u anlatıyordu. O senelerde Cenk Bilgin İstanbul'a gelmişti. Onda Haro Sport vardı, unutmak mümkün gibi değil half pipeda mükemmel şeyler yapmaya başlamıştı. One-foot, Drop In , 540 air , Big Air, Invert yapıyordu. Cangabi’yi görünce şaşkına dönmüştük. Biz de tabii ki durmadık. Cangabi’nin verdiği gazı aldıktan sonra BMX sürme saatlerini arttırdım ve rampaları çok ciddiye almaya başladım. Half pipeda uçmak yani Air almak, hareket çıkartmak istiyordum. Kendimde o heyecanı görüyor oldum ve bir süre sonra ben de One-foot drop yapmaya başladım. Kısa sürede halfpipeda peg grind coping de yapmış oldum. Sanki hareketler kediliğinden geliyordu ve air yapmaya da başlamış oldum. Adrenalinim artıyordu ve keyif alıyordum bu işten . 1997’de kendime bir Powerlite BMX aldım. İkinci profesyonel BMX’imdi. Nasıl olsa Pedal Bisiklet’i, Bülent Abi’yi de, adresi de bulmuştum. .
O zamanlar Boğaç gösteri işleri kovalıyordu. Beni de işlere götürmeye başlamıştı. Vaillant, Castrol, Levi's, biz de artık Cenk Bilgin’le ve patencilerle beraber gösterilere çıkmaya başlamıştık. 98 ve 99’larda daha iyi olmak için de yurt dışına çıktım. Almanya'ya bir daha gitmiş oldum sürmek için. Sağ olsun ailem beni o zaman destekledi, orada çok üstün BMX sürenlerle tanıştım. Düsseldorf’ta Marco, Danny, ve sponsorlu süren Sebastian bizlerden çok farklıydılar. Havalarda uçuyorlardı. Tailwhipler, backflipler, barspinler, şaka gibiydi onlar için. Duymadığım hareketler bile yapıyorlardı. Ben de yaptığım hareketleri onlara gösterdim, onlara Türkiye'den, İstanbul'dan bahsettim. Sanki inanmıyorlardı bana, ben de kendimce gururlanmıştım.
O günlerden günümüze dek her zaman bir BMX’im oldu. Hala zaman oldukça BMX sürüyorum ve bana o güzel gençlik günlerimi hatırlatıyor. Her BMX’çinin hayat boyunca saklayacağı bir BMX’i olmalı. Çok yaşa BMX!